ENDÜLÜSE AĞIT

ENDÜLÜSE AĞIT

Her fâciayı unutmak mümkün, olup biten bütün bunları unutmak olabilir.

Ama İslâmın başına geleni avutacak ne bir neşe olabilir, ne    unutturacak bir korku.

Endülüse öyle bir felâket çöktü ki, yok bir eşi.

Dehşetinden Medine’de Uhud, Neciddeki Şehlan dağları yerinden oynadı, bir deprem ki yer yarıldı arz boyu.

Ah! Yarımadada İslâma göz değdi. Yağdı belâ yağmur gibi.

Şimdi o canım Endülüs şehirlerinde, İslâmın ne namı var ne nişanı; sanki hiç olmamıştı, sanki baştanberi hiç yoktu.

.

.

.

Ve siz ey yarış yerlerinde şahin gibi uçan.

Yay gibi gergin arap atlarının üstüne kurulu Süvariler!

Ve siz savaşın karanlığı toz dumanı içinde

Pırıl pırıl kılıçlarını savuran kahramanlar ordusu!

.

.

.

Sen de şahit olsaydın benim gibi onların

Yurtlarından koparılıp satılışlarına pazarda, ey Tanrı kulu.

O hıçkırıklar senin de aklını koymazdı yerinde benim gibi.

Canı vücuttan çeker gibi ayırdılar anadan yavrusunu

Ya o kızlar ki, yakuttan ve mercandan dökülmüşlerdi sanki.

Ve sabah bir dağ ucundan yeni çıkan bir güneşin masumluğu

İçindeki o Meryem yüzlü kızları da saçlarından sürükleyip götürdüler.

Kirli yataklarına. Haykırışları yırttı gökleri. Yürekleri parça parça,

Daha ne anlatayım, yüreklerin erimesi için bir tanesi yeter  anlattıklarımın

Eğer o yüreklerde İslâmdan ve imandan bir eser varsa elbet ey  Tanrı dostu!

Ebul Beka Salih Bin Şerif




Yorum Yap: